Anadolu Beyliklerinin İlhakı
Avrupa'ya
koparılamaz bir kement atan Osmanlı Müca-hidleri, buralarda
yerleşebilmeleri için durmadan savaşmak zorundaydılar. Burada yapılacak
savaşlar, ne Anadolu Beyle-riyle yapılan savaşlara, ne de Bizans'a göz
dağı vermeye benzerdi. Avrupa ile yapılacak savaşlar çok büyük
olabileceği gibi, aynı zamanda lojistik destek bakımından da güçlük
gösterir idi. Bunu temin etmek İçinse Rumeli yakasında 10 sene sürecek
bir tahkimat ve hazırlık gerekirdi. Halbuki Anadolu'da bulunan
Karamanoğlu ve İsfendiyaroğlu'nun mevcudiyeti, Yıldırım'ın değil 10
sene Anadolu'yu gözden uzak tutması 1 sene bile gözden uzak tutmasına
imkan vermiyordu.
Yıldırım Bayezid Han bunu gözönüne alarak,
şimdilik Rumeli'yi rahat bırakmayı, Rumeli ile yapacağı cihada mani
olan engeleri ortadan kaldırmayı plânladı. Tabii ki bu engeller,
Karamanoğlu ile İsfendiyaroğlu idiler.
Öte yandan Rumeli'yi iyice
başıboş bırakmamak için kumandanlarından Firuz Bey'i Tuna boylarına
göndererek, oraları didiklemesini, ayrıca Vidin Kalesini fethederek o
bölgelerdeki politikaları dikkatle takip etmesini Firuz Bey'e tenbih
etmeyi unutmamıştı. *
Kendisi, askerin büyük bir bölümüyle
Anadolu'ya geçmişti. Anadolu'da müstakil beylikler halinde Aydın,
Saruhan, Menteşe, Germiyan, Karaman ve tsfendiyar Beylikleri hüküm
sürmekteydiler.
Ne var ki o sırada vefat eden Saruhan Bey'inin
eyaletini, Karesi eyaletine ilhak eden Yıldırım Bayezid, Aydın Beyliğini
de ortadan kaldırmıştı. Germiyan Beyliği, bu olanlardan ürkerek,
derhal Yıldırım'ın huzuruna gelerek arz-ı sadakat etmişse de,
sadakatini gösterme fırsatı olarak kendisine Rumeli'ne geçmesi
emredilmiştir. Bu durumu dikkatle takip eden Menteşe Beyi, çoluk
çocuğunu taşınabilir malının büyük kısmını yanına alıp, beyliğini,
topraklarını Yıldırım Baye-zid'e terk etmiştir. Artık sıra
Karamanoğlu'na gelmişti. Belki diğer beylikleri ortadan kaldırmaya sebeb
yoktu diyen tarihler vardır. Şunu belirtmeliyiz ki, küffara yapılacak
seferde mutlak surette geri hatların emniyeti temin olunmalıdır.
Müstakil olan bu beylikler, aşiret asabiyetiyle Osmanlıyı rahat
bırakmazlardı. Avrupa'da savaşacak mücahidler ordusunun arkasında böyle
bir kambur bırakılamazdı. Nitekim bırakılmamıştır da... Diğer
beylikler için sebeb yoktu diyen birçok tarihler, Karamanoğlu'na
gelince, zaten onun hiçbir zaman rahat durmadığını, hatta Kosova Meydan
savaşında kafirlerle irtibatlı olduğunu ve münasebetlerinin bulunduğunu
söylerler. Aslında buna da fazla itibar etmemek gerekir. Çünkü
kesindir ki, Hüdavendigâr lakabının tecelisi olarak, Anadolu
•müslümanları Kosova savaşına alaka göstermişler, hiçbir ihtilafı konu
etmeden, davayı bir hilal-salip kavgası olarak kabul edip,
Hüdavendigâr'ın daveti şerefine seve seve koşmuşlar, bu mücahidler
ordusunun dört başı mamur bir zaferle taçlanmasına bileklerinin gücü,
kalplerinin zikriyle katılmışlardır. Biz Karamanoğlu'nun küffar ile
anlaştığı yolundaki söylentileri kabul etmiyoruz. Belki Karamanoğlu
içinden birkaç siyasetçi «mağlub olursak..» korkusuyla böyle bir
muhaberata ginnişlerse, bu bütün karamanoğlu askerine teşmil edilemez.
Karamanoğlu ve diğer beyliklerin ortadan kaldırılmasının lüzumu tek
maddede belidir ve bizim görüşümüze daha uygun gelmektedir. Haçlı
Dünyasıyla çarpışacak İslam Mücahidleri, arkalarında post kavgası,
toprak kavgası çıkarabilecek hiçbir ihtimal bırakmama tutumunu takip
etmişler, elhak doğrusunu yapmışlardır. Daha sonraki tarih safahatı
göstermiştir ki, batı üzerine gidilecek seferler, daima şarktan gelen
belalar yüzünden aksamıştır. Timur belâsı gibi...
Karaman üzerine
gidilip Konya fetholunmuş ve Çehar şen-be Nehri hudut sayılıp ikiye
bölünerek bir kısmı Osmanlı Devletine ilhak olunmuştur. H. 792/M. 139O'ı
gösteriyordu tarih...
Şimdi sıra Kastamonu, Sinop ve Samsun'da hükmünü sürdüren İsfendiyaroğuları Beyliğindeydi.
Fakat
Yıldırım, Ulah askerinin Tuna Nehrini geçerek Rumeli'nin bazı yerlerini
tazyik ve tahrib etmeye başladığını haber alınca, derhal Rumeli'ye
geçti. Bu geçiş, İsfendiyaroğ-lu'nun ve Kostantiniyye üzerine yapılacak
seferleri şimdilik iptal demekti.
Vİdin'i fetihle görevlendirilen
Firuz Bey, vazifesini yerine getirmiş, Vidin Kalesine İslam Sancağını
çektiği gibi, Üiah memleketinin de tozunu atmaya başlamıştı. Buna
mukabale-i biPmisilde bulunan ülahlılar, Tuna'yı geçip evlad-ı fatihanı
rahatsız etmeye başladıkları hırada, Yıldırım unvanına layık padişah
Bayezid han, son sür'atle muzafferen Bükreş'e girerek, Ulah Bey'ini
imtiyazlı bendegân olarak rnaiyyetine almıştır. Tarih H. 793/M. 1391
yılını gösterdiğinde Yıldırım o işi de, yıldırım hızıyla halletmiş
oluyordu.
Durum Yıldırım Han'ın Rumeli'de kalmasını icab
ettirirken, sür'ati hareketine istinaden Yıldırım Anadolu'ya geçerek
İsfendiyar Oğlu'nun üzerine yürümüş, sonra da Sivas üzerine sefer
açmıştı.
Halbuki Avrupa'nın durumu Sultanı düşündürücü bir hal
almıştı. Çünkü Osmanlıların Avrupa'ya yerleştiğini gören Doğu Avrupa
Aİmanyası imparatoru IV. Şarl (de Lüxem-borg)'ın oğlu Sgismund'un
kumandanlığında birleşmekte idiler. Yani Osmanlı kuvvetinin akıntısı
Avrupa sularını karıştırarak, küçük bir anafor meydana gelmesine sebeb
oluyordu.
İşte iki ateş arasında kalmanın zamanı geliyordu. Hiç
olmazsa dahili yangından korunmak için Anadolu birliğinin ve Bizans'ın
tehlike tevlid edebilecek durumlarının izale edilmesi lâzımdı..
Yıldırım Bayezid Han, gayretlerini bunu temine hasrediyordu. Bu gailenin
yanında Avrupa gailesi, ayrıca Timur'un Anadolu'ya gelmesi tehlikesi
pek yakın değilse de, uzak da değildi.
Sigismund, annesi
tarafından miras yoluyla Prusya Dukalığını aldığı gibi, karısı Maria'mn
babası Macar Kralı Lui'nin ölümüyle Macarlar tarafından kral
seçilmişti. Böyle kolaylıkla ele geçirilmiş makamlara; CIlah, Boğdan,
Erdel, Bosna memleketleri de iltihak etmişti. Sigismund, aradan çok
geçmeden Almanya imparatorluğu tacıyla, Bohemya krallığı taçlarını
miras ve seçim yollarıyla uhdesine almıştı. Baltık deniz sahili ile Tuna
sahillerine kadar olan topraklar Sigis-mund'un idaresine kalmış, sanki
bir Avrupa kralı meydana çıkmıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder