Bayezid-İ Velî Hazretlerinin Bürsa'yı Yıkımdan Kurtarması
Cem
Sultana yapmış oldukları yardımdan dolayı Orduyu Hümayun'un mensupları
arasında, belki de bir fitne yüzünden Bursa'nın bu yardımının cezasını
ödemesi eğilimli bir kıpırdanma başladı. İllâki Bursa'yı yağma
edeceğiz, diye tutturuldu. Hazreti Padişah, Bursa'nın kendisine
bağışlanması hususunda arzularını bir beyanname ite bildirdi. Fakat bu
da bir çare olmadı. Bunun üzerine Hazreti Padişah nefer başına bin akça
olmak üzere bahşiş vererek bu işi Önledi. Şimdi burda biraz duraklıyalım
ve şu izahatı yapmaya çalışalım.
Okuyucularımız
tarihlerden okumuşlardır ki, hele hele Maarif müfettişlerinden bir
masonun tarih dersleri kitapları ortaokul ve liselerde kırk seneye
yakındır okutulur. Bu tarih kitaplarında üzerinde Sofu damgasını
istihfafla yerleştirdiği Ba-yezid'i Velî çok büyük bir osmanlı
padişahının arkasından gelen uyuşuk, sofu, ibadetten başka bir şey
yapmazdı, diyerek kırk senedir nesillere okuttular ve bu nesiller şimdi
meyvelerini gözler önüne seriyor ve onları şaşırtıyor. Ne şaşırırsınız
a caanim böyle ektiniz böyle biçersiniz. Dolma tüfek gibi ecdadımıza
istihfaf ederseniz işte onların ruhaniyyeti asırlar ötesinden yakanıza
böyle yapışırlar. Çok iyi düşünmeliyiz ki, Bursa şehrini yağma etmeyi
düşünen bir ordu Sultan Fatih Hazretlerinin Bizans surlarına dayandığı
ordu olduğu halde daha dünkü payitahtını nasıl yıkıp, yağmaya kalkıyor
ve bu derece zaferlerin şaşırtıp şımartması bu üzülecek vakayı meydana
getiriyor. Bayezid-i Velî Hz.leri bu orduyla mı Fatih Hz.lerinin
bıraktığı yerden bayrağı alıp ileri yürüyebilirdi?
Nefs, insanın
mutaka yenmesi icab eden bir şey olduğunu, İki Cihan serveri Efendimiz
(S.A.V.) Hazretleri Mekke feth olunduktan sonra meâlen şöyle işaret
buyuruyorlardı: «Kü çük cihad bitti, şimdi büyük cihad başlıyor»
buyurunca saha-bei kiram sordular: «Yâ resûlallah büyük cihad nedir?»
Efendimiz Hazretleri (S.A.V.) buyurdu: «Nefisîerimizdir, nefisle
yapılacak mücadeledir». İşte bin yıllık Bizans'ı yerle bir eden, Hadîsi
Şerifle tebşir olunan ordu otuz sene içinde kendi şehrini yağma edecek
hale gelmiş «Sofu» diye tarih dersi kitaplarında alaya alınan
cennetmekân Bayezid-i Velî Hazretleri zor önlemişti. Yeri gelmişken şunu
da anlatmayı lüzumlu görürüz:
Hazreti Fatih, fethi mübinden
sonra sarayı hümayununda bir gün vakit namazlarından birinde imamette
bulunurken bir kaç iftitah tekbiri alır ve her seferinde namazdan çıkıp
yeniden tekbir alır (bu bir rivayete göre yediye baliğ) olunca namaza
devam eder. Cemaetfe bulunan meşhur İstanbul kadısı Hızır Bey sorar:
Padişahım bu bid'at neyin nesi? Büyük evliya Sultan Fatih Hazretleri
cevaben:
— Hızır; Ben eskiden namaza durduğumda iftitah tekbiri
alınca Kâbei Muazzama önüme gelir namazımı öylece tamamlardım. Bu
namazda ancak yedinci tekbirde kâbe karşıma geldi, der.
Adaletiyle meşhur Kadı Hızır şu cevabı vermekten çekinmemiş:
— Sultanım size gurur musallat olmuş,
İşte
Bizans'ı yerle bir eden ordu, Cihangiri Padişah Hazretleri Fatih ile
daha nice meydanı gazalarda üstün geldiğinen böyle bir araza duçar
olmuş. Neylesin Bayezid-i Velî. Onunla dünyaya ferman okuyabilsin.
Mısır'da
Kayitbayın tahsis ettiği köşkten Mekke ve Medine'ye de gidip iki ay
kalan Cem Sultan Osmanlı Devletinin amansız rakibi Karamanoğu
Hanedanının mensubu Kasım Bey'in teşvikleriyle yine saltanat iddiası ile
ortaya çıkmayı düşünmeye başlamıştı. '
Bu düşüncesini tatbike
koymak kendisine oniki sene sürecek çevir ve cefa dolu kâh mahpus, kâh
serbest fakat her iki halde de mahzun olacağı bir macera getirdiği gibi
Devleti Aliyye'nin iki kolunu bağlayan gayet kıymetli bir rehine,
Avrupa için Osmanlı'yı daima tehit edebilecekleri bir taht rabiki idi.
Ne var ki bir çok tarihlerde Cem Sultan'ın oniki sene süren bu üzüntülü
rehine hayatı müverrihlerin ona acımasına, dolayısıyla Bayezid-i Velî
Hazretlerine zulm etti mânasına alınacak satırlarla tarihlerini
doldurmuşlardır.
Bir müslüman şunu çok iyi bilir ki «Ancak
müslümanlar kardeştir» fetvasınca dünyanın neresinde bir müslümanın
ayağına diken battıysa, burnu kanadıysa kâmil bir mü'min onun izdırabını
duymakla kalmaz, onu rahatsız eden musallatı yok etmeye çalışır. İşte
bu Cem Sultan badiresinde Der-saadet'e, Avrupa'dan pek çok elçiler
gelmiştir.
Fakat öyle bir elçilik heyeti gelmiştir ki; Sultan
Bayezİd hazretlerinin merhamet dolu kalbini eritip, gözlerinden kanlı
yaşlar akıtacak kadar üzen elçilik heyeti Endülüs Emevî Devletleri
serisinden olan Beni Ahmer müslüman devletinin elçilik heyetiydi.
Tarık
bin Ziyad kumandasında Hicretin 72/Milâdi 696 senesinde İspanya'ya
çıkmışlar ve ilâyı kelimetullah sancağını oranın semalarında
muzafferiyetle dalgalandırmaya başlamışlardı. Yediyüz seneye yakın
zamandır orada yaşayan ve Avrupa'nın üzerine İslâm güneşi gibi doğan bu
müslümanlar, Cem Sultan'ın iddiayı saltanat ettiği yıllarda Katolik
Ferdi-nand ve İsabellâ'nın askerinin önünde sadece hayatlarını
kaybetmiyorlar. Maalesef dinlerinden de ettiriliyordu. Cem Sultan, Papa
Sekizinci İnnossan ile mülakatında esaretinin şikâyetlerini dile
getirirken Papa'mn Hıristiyan olunuz, bütün bu çileler biter, demesiyle
kendisine yapılan bu şen'i teklifi kâmil bir müslüman olarak şiddetle
red ederken şöyle söylemişti: «Değil bu çilelerin bitmesi, değil
Osmanlı tahtının tarafıma sunulması cihanın hükümdarlığını bana ihsan
etseniz beni Şeriatı Muhammediyye yolundan ayıramazsınız», dediğinde
kendisine bir şey yapmamışlardı fakat Kurtuba'da, Gırnata'da bütün
İspanya'da İslâmı terki, red edenin evi ocağı söndürülüyordu. İslâm
dininin ruhsatına dayanan gizli din kullanma yâni hıristiyan olmuş gibi
davranıp gizli gizli İslâmı yaşamaya çalışanlar tesbit olunuyorlar ve
canlı canlı ateşe atılıyorlardı. Tarihte yapılan bu uydurma mahkemelere
Engizisyon adı verilmiş olup bunun çok büyük kısmı müslüman-lara tatbik
edilmiştir. Biraz da yahudİler ezilmiştir. Fakat hedef tamamen
müslümanlardı. Cem Sultan, Papa'mn elinde iken, Osmanlı'nın bu barbarca
hareketi açıktan önlemeğe imkânı yok gibiydi. Halbuki cennetmekân Hz.
Fatih, Gedik Ahmed Paşa vasıtasıyla çizmenin ucundaki Otrantoyu almakla
bir tramplen temin etmişti. Fakat Cem Sultan'ın saltanat hırsı bu
tramplenden istifade imkânını ortadan kaldırmıştı. O şimdi Avrupalılar
için iki şeydi. Birincisi her sene Baye-zid'i Velî Hz.lerinden kırkbeş
bin duka altını almak (diğer yollarla validesi ve Mısır Sultanından
aldıkları başka) bir de Osmanlı'ya karşı çok yüksek bir şantaj
aletiydi.
Elçilerin İspanya'y1 anlatışları Yüce Padişahı ve
dinleyenleri öyle yaraladı ki, Hz. Padişah Meşhur Kemâl Reis'e filosunu
hazırlayıp, derhal imdada koşmasını emr eyledi.
Cem Sultan
Napoli'de Hicrî 900/Milâdî 1495 yılında vefat ederken ağabeyi Bayezid-i
Velî Hazretlerine vasiyetini şöyle bildirmiştir. Beni İslâm topraklarına
gömünüz, evlâd ve ayalimi yanınıza alıp himaye buyurunuz.» Cem Sultan
Osmanlı Şehzadelerinin içinde en meşhurudur. Çünkü çektiği üzüntü ve
cefalar Bayezid-i Velî Hazretlerine karşı kullanılmak için daima zikr
olunmuştur. Allah rahmet eylesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder