Türk Halk Edebiyatı Tarihi
Halk edebiyatı, esas olarak halkın, halktan kişilerin oluşturduğu bir
edebiyattır. Nasıl ki Divan Edebiyatı, Servet-i Fünun, Fecr-i Ati gibi
edebi topluluklar aydın kişilerce idame ettiriliyorsa, Halk Edebiyatı da
halk tarafından, hatta belki de hiç eğitim almamış kişilerce idame
ettirilir.
Halk edebiyatı, sanatçısı belli olmayan ve sanatçısı belli olan eserlere
göre ikiye ayrılır. Sanatçısı belli olmayan eserlerin oluşturduğu
edebiyata Ortak Halk Edebiyatı veya Anonim Halk Edebiyatı, sanatçısı
belli olanlara ise Sanatçısı Belli Halk Edebiyatı veya Anonim Olmayan
Halk Edebiyatı denir.
Anonim Olmayan Halk Edebiyatı, islamiyetin kabulünden sonra iki kola
ayrılmıştır: bunlardan birincisi Aşık Edebiyatı, ikincisi ise Tasavvuf
Edebiyatı ya da Tekke Edebiyatıdır. Aşağıdaki tablonun Halk Edebiyatı
kısmından bu kollar görülebilir;
Halk Edebiyatı, tarih öncesi çağlardan başlayarak zamanımıza dek
süregelen sözlü bir edebiyattır. Bu edebiyat halk dilinin bir ürünüdür.
Halk Edebiyatı ürünleri ya söylendikleri sırada, ya da sonradan
başkaları tarafından yazıya geçirilmiştir.
İlk zamanlarda şiirler, şairin çaldığı bir saz eşliğinde söylenir, yine
onun yaptığı rakslarla desteklenirdi. Zaman ilerledikçe raks bırakılmış,
fakat saz eşliği, zamanımıza dek bir gelenek halinde süregelmiştir.
Şimdi Halk Edebiyatının kollarında göre nazım tür ve şekillerine deyinelim;
A. Anonim Halk Edebiyatı Nazım Tür Ve Şekilleri
Anonim Halk Edebiyatındaki eserlerin söyleyeni belli olmadığı için, bu
eserler milletin ortak malı sayılır. Asırlardan beri ağızdan ağıza
söylenegelen ve birçok eklemelere veya çıkarmalara uğrayan, değişen
nazımlardır. Fakat bunların içinden bazılarının yazarı bilimsel
çalışmalar sonucunda bulunabilmekte ve bu nazımlar anonimlikten
çıkartılabilmektedir. Anonim nazım şekilleri şunlardır;
1. MANİ:
Mani, yedi hecelik hece ölçüsüyle söylenmiş, dört mısralık bir nazımdır.
Yalnız bazı manilerde (örneğin cinaslı maniler veya artık mısralı
maniler) bu kural bozulabilir. Dört mısralık manilerde birinci, ikinci
ve dördüncü mısralar uyaklıdır. Yani maninin uyak düzeni aaxa
şeklindedir. Maninin ilk iki mısrası doldurmadır. Bunlarda pek anlam
aranmaz. Asıl anlam son iki mısradadır. İlk iki mısra, bir nevi son iki
mısranın hazırlayıcısıdır.
Cinaslı maniler daha çok İstanbul manileridir. kafiyelerinin cinaslı
(yazılışı aynı anlamları farklı) olması, anlamı daha güçlü bir duruma
getirdiği gibi, söylenişi daha sanatlı yapar. Cinaslı manilerde ilk
sözcük, kafiye hazırlığı içindir.
Saçımda siyahım var
Bülbül gibi âhım var
Göz gördü gönül sevdi
Benim ne günahım var.
Cinaslı mani: Sürüne
Madem çoban değilsin
Ardındaki sürü ne?
Ben bir körpe kuzuyum
Al kat beni sürüne
Beni böyle yandıran
Sürüm sürüm sürüne.
Artık mısralı mani: Derdim var beller gibi
Söylemem eller gibi
Kalbimin hüzünü var
Yıkılmış iller gibi
Gözlerimden yaş akar
Bulanmış seller gibi.
2. NİNNİ:
Ninniler, ilk anlam olarak bebekleri uyuturken söylenen parçalardır.
Dörtlüklerle söylenir. Tek dörtlük halinde ninniler olduğu gibi, birden
fazla dörtlükle söylenen ninniler de vardır.
Bazı aydın şairlerimiz de ninni türünden faydalanmışlardır.
Ninni diyem uykun gelsin
Uzak yoldan baban gelsin
Allah uzun ömür versin
Ninni nazlı yavrum ninni.
3. AĞIT:
Yazarları belli olan ağıtların yanında, anonim olan pek çok ağıt da
vardır. Bu ağıtlar dörtlüklerle söylenir ve dörtlük sayısı sınırlı
değildir. Ağıt, ölen bir kimsenin arkasından söylenen şiirlerdir. Daha
eski karşılığı sagudur. Bazı kimseler bu türü destan veya türküyle
karıştırırlar ki bu çok yanlıştır. Çünkü destan ve türkünün karakterleri
çok başkadır. Bununla birlikte bir destanın için ağıt veya sagu
olabilir.
Anonim ağıtlar, daha çok genç kızların, yiğit delikanlıların ölümüne
yakınmak için söyledikleri manzumelerle, bir gelinin baba ocağından
ayrılmanın verdiği üzüntüyü ifade etmek için sıraladığı mısralardan
meydana gelir. Görülüyor ki nadir de olsa ağıt ölüm dışı konularda da
yazılabilir.
Ağıt söylemeye Halk Edebiyatında ağıt yakma denir. Anonim ağıta bir örnek;
Kerbelanın suyu çağlayıp akar
Susuzlar uzaktan su deyip bakar
Hararetten cigerim hep yanar
İki gözüm nuru İmam Hüseyin…
4. TÜRKÜ:
Anonim Halk Edebiyatında çok geniş bir yer kaplayan türkü, aşk, tabiat,
güzellik gibi lirik konuları işler. Savaş ve yiğitlikler üzerine (yani
epik konular) söylenmiş türküler de vardır. Fakat bunlar destanımsı
özellik taşırlar.
Asırlardan beri söylenegelen ve halkın ortak malı olan türkülerin bazı
değişimlere uğraması doğaldır. Değişme ne şekilde olursa olsun halkın
ortak duygusunu içtenlikle yansıtması bakımından ayrıca bir özellik
taşıdığı su götürmez bir gerçektir.
Ölçü ve kafiyeleniş bakımından destan ve koşmaya benzeyen türkü, öteki
nazım türlerinden, şekilden çok beste bakımından ayrılır ve melodilerin
bölgesel özelliklerine göre Urfa ağzı, Bozlak ağzı, Türkmâni gibi
ayrımlar gösterir.
Türküler, şekil bakımından sözcükleri değişen mısra kümeleriyle, hiçbir
sözcüğü değişmeden yinelenen mısra ya da mısra kümelerinden meydana
gelir. değişen mısra kümelerine bend, değişmeden yinelenen mısralara da
kavuştak denir. Kavuştak, Halk Edebiyatının etkisiyle türeyen Divan
Edebiyatındaki şarkının Nakaratının karşılığıdır
Türkü hece ölçüsünün her kalıbıyla söylenebilir. Fakat birçok kez .semai
kalıbı olan 4+4 lük kalıpla ya da koşma kalıpları olan 11 li ölçüyle
söylenir.
Türkülerin kafiyeniş şekli genelde (abab/aaab/cccb…) şeklindedir. Bazı
türkülerin mısra başlarında ya da sonlarında ah! of! aman!… gibi iç
burkulmalarını anlatan sözcükler bulunabilir.
Kızım kızım kınalı kızım,Kızım kızım kınalı kızım,
Seni bir sarraf isteyor vereyim ona.
Ana ben varmam ona,
Onda altın çoktur, saydırır bana.
Seni bir bakkal isteyor, vereyim ona,
Ama ben varmam ona,
Bakkalın yemişi çoktur, yedirir bana.
Kızım kızım kınalı kızım,
Seni bir kasab isteyor, vereyim ona.
Ana ben varmam ona,
Kasabda et çoktur, kıydırır bana.
Kızım kızım kınalı kızım,
Seni bir hallaç isteyor, vereyim ona.
Ana ben varmam ona,
Hallacın pamuğu çoktur, attırır bana.
Kızım kızım kınalı kızım,
Seni bir terzi isteyor vereyim ona.
Ana ben varmam ona,
Terzinin dikişi çoktur, diktirir bana.
B. AŞIK HALK EDEBİYATI:
Aşık Edebiyatı, Halk Edebiyatının din dışı ve kişisel bir koludur. Bu
kolun içine saz şairlerinin eserleriyle saz çalmayan halk şairlerinin
eserleri girer. Bu çeşit saz ve halk şairlerine aşık denir. Kimi
şairler, şiirlerini çaldıkları sazla bir melodiye bağlayarak okur, kimi
şairlerse sazsız söylerler ancak ortak konu maddi aşktır. Sazla şiir
söyleyen şairlere saz şairi de denilebilir. Aşıkların şiirlerinde dinsel
etki ve tasavvuf yoktur. Doğrudan doğruya tabiat güzelliklerini ve
insana ait güzellikleri şiirlerine konu edinirler. Bu konular dışında
sosyal olayları da dile getiren aşıklar vardır.
Aşık denen şairler şiirlerini diyar diyar dolaşarak köy yollarında,
kahvelerde ve meydanlarda okurlar; şiirlerini geniş halk kitlelerine
ulaştırırlar. Bu halk şairleri şiirlerini cönk denen defterlere
yazarlar. bu defterler, Halk Edebiyatının temel kaynaklarını teşkil
ederler.
Bu noktada, yeni vefat eden ve son dönemin en yetkin halk şairlerinden olan Neşet Ertaş’ı rahmetle anmadan geçmeyelim.
Şimdi bu edebiyatın nazım şekil ve türlerini açıklayalım;
1. KOŞMA:
Koşma dörtlüklerle yazılır. En az üç, en fazla beş dörtlükten meydana
gelirler. kafiyelenişi abab/cccb/dddb… şeklindedir. Son dörtlüğün
mısralarının birinde şair kendi adı ya da mahlasını söyler. Birinci
dörtlüğün kafiyelenişi bazen değişiklik gösterebilir. Fakat genel olarak
yukarıda bahsedildiği gibidir. Koşmalar Divan Edebiyatındaki gazellerin
karşılığıdır diyebiliriz. Nasıl ki Divan Edebiyatında gazeller çok yer
tutuyorsa Halk Edebiyatında da en çok kullanılan tür koşmadır.
Koşmaların konuları da genel olarak gazellerdeki gibi aşk ve tabiat
güzellikleridir. Böyle koşmalara güzelleme de denebilir.
Divan Edebiyatının etkisinde kalarak koşmalarında şaraptan söz eden halk
şairleri de vardır. Fakat bu genellik göstermez. Bazı Halk şairlerimiz
de yine Divan Edebiyatının etkisinde kalarak Arapça ve Farsça sözcük ve
tamlamalar kullanmışlardır fakat yine bu durum bir genellik göstermez.
Koşmalar 11′li hece ölçüsüyle yazılırlar. Kalıp olarak da (6+5) veya (4+4+3) kullanılır.
Vara vara vardım ol kara taşa,
Hasret ettin beni kavim kardaşa,
Sebep ne gözden akan kanlı yaşa,
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Nice sultanları tahttan indirdi
Nicesinin gül benzini soldurdu
Nicelerin gelmez yola gönderdi
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
Karacoğlan der ki kondum göçülmez
Acıdır ecel şerbeti içilmez
Üç derdim var birbirinden seçilmez
Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm
(Karacaoğlan)
2. SEMAİ:
Semai aslında bir güzelleme çeşitidir ve koşmayla çok benzerlik
gösterir. Semai de koşma gibi ask ve tabiat güzelliklerini konu edinir
ve dörtlüklerle yazılır. Kafiyelenişi de koşma gibi aaab/cccb/dddb…
şeklindedir. Semai, koşmadan üç hususta ayrılır. Bu hususlardan ilki,
semainin özel ve kendine has bir besteyle söylenmesidir. İkincisi,
ölçüdür; koşma 11′li hece ölçüsüyle yazılırken, semai 8′li hece
ölçüsüyle yazılır. Üçüncü fark ise koşmada dörtlük sayısı sınırlı iken
semainin dörtlük sayısı sınırsızdır.
Karacaoğlan’ın aşağıdaki şiiri oldukça ünlüdür ve bu şiir bir semai örneğidir.
İncecikten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye
Elif’in uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye
Elif kaşlarını çatar
Gamzesi bağrıma batar
Ak elleri kalem tutar
Yazar Elif Elif diye
Evlerinin önü çardak
Elif’in elinde bardak
Sanki yeşil başlı ördek
Yüzer Elif Elif diye
Karac’oğlan eğmelerin
Gönül sevmez değmelerin
İliklenmiş düğmelerin
Çözer Elif Elif diye
3. VARSAĞI:
Varsağı, sadece Türk Edebiyatına ait ender türlerden biridir. Varsağı,
koşmaya benzer fakat özel ezgisi olması bakımından semai gibi türkü
cinsindendir. Varsağı, daha çok güney bölgemizde ve Toroslarda yerleşmiş
olan Varsak Türkmenleri arasında yaşayan halk şairlerimiz tarafından
söylenir.
Varsağı, sekizli hece ölçüsüyle yazılır. kafiyeleniş şekli koşma ve
semai gibidir. Fakat varsağılarda bre! hey! gibi ünlemler sıklıkla yer
alır ve şiir “erkekçe” bir eda taşır.
Bre ağ(a)lar bre beyler
Ölmeden bir dem sürelim
Gözümüze kara toprak
Dolmadan bir dem sürelim
4. DESTAN:
Halk edebiyatında bir nzım türü olan destan, şekil bakımından koşmaya
benzer. 11′li ve 8′li hece ölçüsüyle yazılır. Kafiyeleniş şekli
koşmadaki gibidir. Destanın koşmadan ayrıldığı noktalar ezgi ve konudur.
Sanatçısı belli olan destanların son dörtlüğünde şairin adı geçer.
Sanatçısı belli olmayan destanlar ise Aşık Edebiyatına değil, Anonim
Halk Edebiyatına aittir.
Destanlar genellikle kahramanlık olaylarını ele alır. Fakat bunun
yanısıra toplumu ilgilendiren isyan, yangın, kıtlık, salgın hastalık ve
doğa afetleri gibi olaylarla ilgili destanlar da yazılmıştır.
İptida Bağdat’a sefer olanda
Atladı hendeği geçti Genç Osman
Vuruldu sancaktar kaptı sancağı
İletti bedene dikti Genç Osman
Eğerleyin kıratımın ikisin
Fethedeyim düşmanların hepisin
Sabah namazında Bağdat kapısın
Allah Allah deyip açtı Genç Osman
Sultan Murat eydür gelsin göreyim
Nice kahramandır ben de bileyim
Vezirlik isterse üç tuğ vereyim
Kılıcından alkan saçtı Genç Osman
Kul Mustafa karakolda gezerken
Gülle kurşun yağmur gibi yağarken
Yıkılası Bağdat seni döğerken
Şehitlere serdar oldu Genç Osman
(Kayıkçı Kul Mustafa)
C. TASAVVUF EDEBİYATI:
Tasavvuf Edebiyatı Halk Edebiyatının önemli bir kolu olmasının yanısıra,
din ile ilgili tek koludur. Bu edebiyatı oluşturan şairlerin hemen
hepsi medrese eğitimi görmüştür. Bu sebeple Arapça ve Farsçaya hakim
olan şairler aruz ölçüsünü de kullanmışlardır. Aruz ölçüsünün
kullanılması, bu kolu diğer Halk edebiyatı kollarından çok keskin bir
şekilde ayırır.
Tasavvuf konusu çok derin ve uzun bir konu olduğundan bu yazımda
tasavvuftan bahsedemeyeceğim. fakat temel olarak dini konular ve şiirler
tasavuf edebiyatını kapsar. Bu kolun nazım tür ve şekilleri de bu
doğrultuda şekillenmiştir
Tekke’ye yeni gelen şair ve sufi adaylarına bilgi ve öğüt vermek amacıyla yazılan şiirlere hikmet denir.
Belli bir besteyle dini konuları işleyen, bu türün ana şiirlerine ilahi
denir. (Aşık Edebiyatındaki koşma, Divan Edebiyatındaki gazel bu
şiirlerin karşılığıdır) İlahiler bektaşi edebiyatında nefes adını
almışlardır.
Tekke önderlerinin tarikatlarındaki sufilere yol göstermek amacıyla yazdıkları öğütler içeren şiirlerine nutuk denir.
Tasavvuftaki devir nazariyesini anlatan şiirlere devriye denir. (
Tasavvuf çok geniş bir konu demiştim. Bu yüzden tasavvufu ayrı bir
yazımda ele alıp devir nazariyesini orada uzun uzadıya açıklayacağım.
ilgilenenler o yazıya bakabilirler)
Ana konusu Allah’ a yakarış ve dua olan şiirlere şathiyye denir.
Tasavvuf Edebiyatı nazım türlerinden birçoğu saz şairlerinin koşma,
semai ve varsağıları gibi özel ezgilerle söylenir. Yani tekke
şairlerinin birçoğu saz çalar. Bunların din dışı saz şairlerinden
ayrılan en önemli farkları bütün manzumelerini dini konularda
söylemeleridir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder