Tanzimat Edebiyatı Türk edebiyatında, batılı anlamda ilk edebi topluluklar Tanzimat Fermanı sonrasında görülmeye başlanmıştır. Edebi toplulukların ilki Tanzimat Edebiyatçıları olmuştur.
Tanzimat Edebiyatı, 1860 yılında Şinasi’nin Tercüman-ı Ahval gazetesini
çıkarmasıyla başlar ve 1895 yılına kadar faaliyetini sürdürür. Bu
edebiyat hareketi, Avrupa’dan etkilenmiş bir edebiyat hareketidir. Bu
yüzden toplumda hızlı bir değişme ve yenileşme göze çarpmaktadır. Bu
dönemde Avrupa toplumları örnek alınmış ve toplumda taklit edilmeye
başlanmıştır.
Bu devirde dikkat çeken nokta eski dönemin edebiyatı olan Divan
Edebiyatı’nın dışlanmasıdır. Tanzimat edebiyatının ilk yıllarında Divan
edebiyatı hor görülmüş, küçük düşürülmeye çalışılmış, Fransız edebiyatı
örnek alınmış ve bu edebiyatın türleri kullanılmaya başlanmış, Fransız
edebiyatına uygun bir dil oluşturma çabası gözlenmiştir.
Türk toplumuna Avrupa’nın kültürünü tanıtmak ve aşılamak isteyen Türk
aydınları, sosyal bir misyon üstlenmişlerdir. Bunu gerçekleştirmek için
de gazete, roman, hikâye türlerine yer vermeye başlamışlardır.
Tanzimat’ın önemli şahıslarından olan Şinasi, Avrupa medeniyetinin
özelliklerini halka anlatır. Amaca ulaşmak için de bilgisizlikle
mücadele etmek gerektiğini ve halkın yaşam standartlarının artırılması
gerektiğini belirtir. Bunu yapabilmek için en önemli araç olarak
gazeteyi görür. Halkla iletişime geçebilmek için sade ve basit bir dil
kullanmaya başlar. Yazı dilinin halkın konuşma diline yaklaşmasının
zorunluluğundan bahseder. Bu sayede, dil halkı geliştirmede kullanılan
temel araç vazifesini görür. Bu konuda Mehmet Kaplan, “Tanzimat nesli,
Batı medeniyetinin üstünlüğünü kavradıktan sonra Batı dilleri ile
yazılmış kitapları okumaya, çevirmeye ve taklit etmeye başlar. Bunun
neticesi olarak, medrese, ilim ve felsefe ile Arap ve Fars edebiyatları
değerini kaybeder ve zamanla eski kitaplar okunmaz hale gelir.”der.
Tanzimatçılar için sanat, toplum içindir. Batı’nın edebiyat akımlarından
realizm, romantizm, natüralizm, sembolizm ve parnasizm bu dönemde Türk
edebiyatına girmeye başlamıştır. Önceleri işe çeviri ve taklitle
başlayan Türk yazarları, sonra Avrupa’dan örnek alarak eserler meydana
getirmiştir.
Bu dönemin önemli edebi kişilikleri, Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa,
Ahmet Mithat, Abdülhak Hamit Tarhan, Recaizade Mahmut Ekrem, Nabizade
Nazım ve Samipaşazade Sezai’dir.
Şinasi’de ilk yenileştirme uğraşları Fransa’dan ilk dönüşü ile başlar.
Gitmeden Reşit Paşa’ya yazdığı kaside ile dönüşünden sonra yazdığı üç
kaside karşılaştırıldığında Şinasi’nin dili, üslubu ve temalarındaki
farklılıklar göze çarpar. Son yazdıklarında akılcı etkinin görülmesiyle,
Türk edebiyatındaki rasyonalizmin ilk temsilcisi olur. Şinasi, batı
şiirinin özelliklerini çok iyi bilse de uygulama aşamasında pek başarılı
olamamıştır.
Arz-ı Muhabbet
Eşi yok bir güzeli sevdi beğendi gönlüm
Kıskanır kendi gözümden yine kendi gönlüm
Gahi hasret iken ol sineye sinem kavuşur
Sorma gönlümde olan derd-i muhabbet savuşur
Yaseminden bile naziktir o boy bos onda
Sarmaşık vari sarılsam eğilir ol anda
Canda ülfet edeli öyle civan dilber ile
İstemem gayrisini hur ü melek olsa bile
Şinasi
Ziya Paşa, 1860 yılından sonra Batı etkisindeki Türk edebiyatına
yönelmiştir. Şiirlerinden çok düşünceleriyle bu edebiyatı
geliştirmiştir. Ziya Paşa’nın şiirlerinin çoğunluğu dış şekil açısından
Divan nazmı özelliği gösterir. Tanzimat’ta aşk konusunu en çok işleyen
kişi olan şair, şiirlerinde Divan edebiyatından kopamamıştır. Ancak,
onda dikkat çeken unsur sosyal ve felsefi şiirlerinde yer vermiş olduğu
düşünceleridir.
Türkü
Akşam olur güneş batar şimdi buradan
Garip garip kaval çalar çoban dereden
Pek körpesin esirgesin seni Yaradan
Git sürüye kurt kapmasın gel kuzucağım
Sonra yardan ayrılısın ah yavrucağım
Çünkü mevlam kul eyledi sana özümü
Bastığın yerlere sürsem yüzümü gözümü
Uyma ağyarın fendine dinle sözümü
Ziya Paşa
Bu dönemin en dikkat çeken şahsiyetlerinden biri de Namık Kemal’dir.
Namık Kemal’in şiirlerinde ele aldığı konular; hürriyet, vatan, hak,
adalet, kanun ve ahlak gibi unsurlardır. Şinasi’nin kuruluğunun aksine
Namık Kemal yazılarında samimidir. Namık Kemal, şiirlerinde öğüt
vermemiş, düşünce yapısıyla tamamen Batılı olmuştur.
Recaizade Ekrem ile birlikte Tanzimat edebiyatı yeni bir şekle bürünür.
Ekrem’den önceki şairler, halka sosyal mesajlar vermeye çalışırken,
Ekrem’den sonraki şairler sosyal sanat anlayışını terk etmeye başlamış,
insan ve hayatını eserlerinde işlemeye başlamışlardır. Recaizade ile
birlikte şiirin esasları ayrıntılı olarak belirlenmiştir. Ona göre
şiirin tek amacı vardır. O da, güzellik ve estetiktir. Ona göre güzel
olan şeyler insan ve doğadır. İyi bir dil ve üslup kullanmaya özen
gösteren şair, şiirin özel bir dilinin olması gerektiğini savunur.
Şiirlerindeki başlıca konular aşk ve tabiattır. Türk şiirinde kadın
gerçek yerini bu dönemde bulmuştur.
Abdülhak Hamit Tarhan, Batı şiirinin tüm özelliklerini ve Türk şiirinde
bulunmayan tüm özelliklerini şiirlerinde kullanarak edebiyatımızın mühim
şahsiyetlerinden olmuştur. Sahra şiiriyle tabiat tasvirlerinin ilk
örneklerini Türk edebiyatına kazandıran şair, bu şiirinde Fransız
şiirinin serbest nazmını kullanmıştır. Şairin ilk eşi Fatma Hanım’ı
kaybetmesi onun hayatı için bir dönüm noktası olur. Bu sayede sanatı
daha dengeli olur. Şairin ölüm ile ilgili düşünceleri ve diğer metafizik
problemlerle ilgili düşünceleri, farklı şiirlerinde çelişki gösterir.
Bundan dolayı Tezatlar Şairi sıfatını alır. Onun metafizikle ilgili
eserlerinde Victor Hugo’dan etkilendiği görülür. Bu dönemde yazdığı
Makber, Ölü ve Hacle şiirleri bir grup oluşturur.
Onun şiirlerinde şekil, içerik ve dil açısından bir karmaşıklık vardır.
Nazım biçimleri açısından hem Doğu şiirlerinden hem Fransız şiirlerinden
etkilenmiş, ayrıca hiçbir akımdan etkilenmediği nazım şekli kendi icadı
olan şiirleri de mevcuttur. Bu çeşitlilik onun zengin bir kişiliği
olduğunu gösterir.
Makber
Eyvah, ne yer, ne yâr kaldı;
Gönlüm dolu âh ü zâr kaldı.
Şimdi buradaydı gitti elden;
Gitti ebede gelip ezelden
Ben gittim o haksâr kaldı.
Bir guşede tarûmar kaldı;
Baki o enis-i dilden, eyvah
Beyrut’ta bir mezar kaldı.
…
Abdülhak Hamit Tarhan
Melih Cevdet Anday’a göre; Tanzimat şiirinin Batılı olamamasının sebebi,
Batı’yı kendine benzeterek almasındandır. Tanzimatçılara göre, Tanzimat
şiiri, Divan şiirine göre daha canlı olup Divan şiirindeki zihinsel
kavramlar Tanzimat’la birlikte düşünceye dönüşür. Divan şiirindeki
duygularda bireysellik ön plana çıkarken, Tanzimat’taki duygular
toplumsallaşmaya önem verir. Dış yapı bakımından Divan şiirinde vezinler
öne çıkarken Tanzimat şiiri daha serbest bir yapıya sahiptir. Tanzimat
şiirinin Divan şiirinden ne kadar farklı olduğu söylense de Divan
şiirinin şekilleri, sanatları ve dış yapı özellikleri bu dönemde
kullanılmıştır.
Tanzimat döneminde bütün türler içinde en canlı olanı, hayata en yakın
olanı tiyatro olmuştur. Tiyatro, olayları, dekorları, kişileri ve hayatı
gözümüzün önünde sergileyen bir tür olduğundan bütün sanat türlerini
kapsamaktadır.
Tiyatroda yaşanılan devrin problemleri gerçekçi bir bakış açısıyla
anlatılır. Tanzimat tiyatrosunda da halka bir şeyler öğretmek
amaçlanmıştır. Tanzimat’tan önceki dönemde meddah, karagöz ve ortaoyunu
gibi halk oyunları vardır.
Tanzimat’ın ilk yıllarında yazılan tiyatro eserleri oynanmak için
yazılırken ilerleyen dönemlerde okunmak için yazılmaya başlanmıştır. Bu
dönemde Türk kadını dini baskılar sebebiyle tiyatroda oynayamamış, bu da
Türk tiyatrosunun zarar görmesine sebep olmuştur. İlk yerli tiyatro
sahneleri Hoca Naum Tiyatrosu ve Güllü Agop’un Gedik Paşa Tiyatrosu’dur.
Bu dönemin ilk tiyatro eseri ise Hayrullah Efendi’nin yazdığı bir
dramdır. Yine bu dönemin önemli tiyatro eserleri arasında Şinasi’nin
tiyatro eserleri de vardır. Bunlardan en meşhuru Şair Evlenmesi adlı
komedidir. Tiyatroda eser veren bir başka önemli edebi kişilik Namık
Kemal’dir. Şairin Vatan Yahut Silistre eseri unutulmaz eserlerdendir.
Namık Kemal, tiyatroyu ahlak ve lisan mektebi olarak nitelendirmiştir. O
dönemin sosyal fayda amacıyla tiyatroyu birleştiren şair, tiyatroyu en
faydalı eğlence olarak adlandırmıştır.
Şairin diğer tiyatro eserleri arasında Gülnihal, Zavallı Çocuk, Akif
Bey, Kara Bela, Celaleddin Harzemşah gibi yapıtları bulunmaktadır.
Kemal’in yazdığı piyeslerde teknik açıdan zayıf kaldığı görülmekle
beraber, bu eserlerin arasında en iyisi Gülnihal piyesidir. Bu eser,
olayların gelişimi, entrikaların kurulması ve karakterlerin iyi
yazılması gibi sebeplerle en başarılı tiyatro eseri olarak kabul edilir.
Türkiye’ye hikâye ve romanın girdiği dönem yine Tanzimat dönemidir.
Çevirilerle başlayan bu dönem, taklitlerle giderek gelişmiş ve günümüze
kimliğini oluşturarak gelmiştir.
Edebiyatımızdaki ilk roman Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan çevirdiği Telemak adlı romandır.
Tanzimatçılar romanı okuyuculara iki türde aktarmıştır. İlki batılı
anlamda romana tam bir geçiş yapılmayıp, halkın anlayacağı seviyede bir
dil kullanılarak yazılmış modern halk hikâyeleridir. Bunun temsilcisi
olarak Ahmet Mithat örnek gösterilebilir.
Bir diğer tür ise aydınlar topluluğu hedef yapılarak ve doğrudan batılı
roman ve hikâye tekniği kullanılarak yazılan romanlardır. Bu dönemin
sanatçılarının çoğunluğu bu türü tercih etmiştir. Her iki roman yazım
türünde de ortak olan nokta Fransız edebiyatındaki romantizmden sıkça
yararlanmak ve romantik aşkları eserlerde işlemektir. Ahmet Mithat,
“Roman, garip ve latif bir vakanın hikâyesinden ibaret değildir. O vaka,
elbette fenlerden birisine, sanatlardan birkaçına, felsefenin bazı
kaidelerine, coğrafyanın bir faslını teşkil eden bir memlekete, tarihin
bir fıkrasıyla ilgili olur ki, onlara dair verilen izahat, okuyucuların
malumat ve vukuf dairesini genişletir.” der.
Ahmet Mithat, eserlerini halka bir şeyler öğretmek için yazmıştır. Öyle
kimi zaman eserini yarıda kesip okuyucuya “Ey Kaari” diye seslenmiş ve
konu hakkında okuyucuya bilgi vermiştir. Ahmet Mithat, “Ben edebi
sayılabilecek hiçbir eser yazmadım. Çünkü ben, eserlerimin çoğunu
yazdığım sırada, memlekette edebiyattan anlamayanlar nüfusumuzun yüzde
doksan dokuzunu teşkil ediyordu. Benim emelim de ekseriyete hitap etmek,
onları tenvire, onların dertlerine tercüman olmaya çalışmaktı. Zaten
edebiyat yapmaya ne vaktim ne de kalemim müsaitti.” der. O, Namık
Kemal’in tiyatro ile ilgili “faydalı eğlence” tabirini romana uygulamaya
çalışmıştır. Bunu da Mesail-i Muglaka romanının önsözünde belirtmiştir.
Onun romanları en büyüğünden en küçüğüne kadar birçok boyuta sahiptir.
Romanlarındaki olaylar çok çeşitli ve boldur. Bundan dolayı romanlarında
çok fazla karakter bulunmaktadır. Halka bilgi vermek için olayları
farklı yerlerde olmuş gibi anlatır. Bu yerlerin içinde Anadolu,
Balkanlar, Batı Avrupa ve Kuzey Afrika vardır.
Tanzimat romancılığında sosyal konulara ilk defa değinen Ahmet Mithat
olmuştur. Her hikâye ve romanında kötülere ceza, iyilere mükâfat
vermiştir. En başarılı romanları, Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Süleyman
Muslu ve Yeryüzünde Bir Melek’tir.
Namık Kemal, eserlerinde insan ruhunu tahlile büyük önem vermiştir.
İntibah isimli romanında bir delikanlının aşk hayatını anlatır ve bu
romanda entrikası fazla aşk olayları mevcuttur. Bu şekilde Kemal,
gençlere hayat tecrübesini erkenden kazandırır. Bunu da kuru kuruya
yapmaz, bir aşk içinde yoğurarak verir. Olayların gerçeğe yakın
olmasında ve olay ve yer tasvirleri yapılmasında realizmin etkileri
görülür. Yazarın diğer romanı Cezmi, edebiyatımızdaki ilk tarihi roman
olma özelliğini taşır. Konusu 16.yüzyıl Türk-İran savaşlarıdır.
Bu dönemde göze çarpan bir diğer kişilik Samipaşazade Sezai,”Güzel
yazmak kaydıyla en önemsiz şeylerden bile bir hikâye çıkarılabilir.”
der. Ayrıca şair, iki önemli şahsiyet arasında kaldığını da belirtir.
Sezai’nin etkilendiği bu iki önemli şahsiyet Namık Kemal ve Abdülhak
Hamit’tir. O, “Abdülhak Hamit beni nazma teşvik ederdi, Namık Kemal’in
de nesrinin tesiri altında idim.” der. Sergüzeşt, Küçük Şeyler, Rumuzü-l
Edep ve İclal eserleri dışında eseri bulunmayan sanatçı, bu
romanlarında da bu iki özelliği ifade eder. Birisi Namık Kemal’in
etkisiyle meydana gelen Doğu’ya olan eğilim, diğeri ise Fransız
realistlerinden etkilenmesiyle oluşan eğilimdir.
Sergüzeşt eserinde bir konaktaki paşanın oğlu ile bir cariyenin aşkı
anlatılır. Romanda yazar, kendi gözlemlerine yer vermiş olsa da,
cariyenin çekmiş olduğu acıları anlatmada başarısız olmuş, bunun için
Victor Hugo’nun Sefiller eserinden yararlanmıştır. Bu eser, Batı
medeniyeti ve Doğu medeniyeti arasında kalmış, ikiliği yansıtan bir eser
olmuştur. Buna karşın roman, konağın içini realist bir üslupla
aktarmıştır.
Recaizade’ye göre, gerçek edebiyat, insan hayatını ve tabiat
gözlemlerini gerçek bir bakış açısıyla anlatmaktan ve hayatı, insanları
sürekli gözlemekten geçer. Konusu gerçek hayattan alınmış hikâye ve
romanlar insanlarla ilgili olayları ve durumları sadakatle yansıtan
birer ibret aynasıdır.
Araba Sevdası, Muhsin Bey ve Şemsa adlı roman ve hikâyeleri olan yazarın
en meşhur eseri Araba Sevdası’dır. Yazar, bu eserinde Bihruz Bey’in
hayatını anlatır. Bihruz Bey’in bütün yaşamı alafranga giyinmek,
alafranga yaşam kurallarına biraz da olsa uymaktır. Türkçeyi bile doğru
dürüst konuşamayan Bihruz Bey’in evinde bir Fransızca öğretmeni ve
Fransız bir hizmetkâr bulunur. Bihruz Bey saf, basit ve zıpır bir
bireydir. Zaman zaman bu özellikleri okuyucuyu güldürse bile, yaza
bundan gocunmaz ve bu şekilde yanlış bir sosyal davranışı anlattığını
düşünür. Romanın karakterleri ve olayları tamamen günlük hayattan
alınmıştır, karakter ve olay tasvirlerinde realist bakış açısı görülür.
Bir başka Tanzimat yazarı olan Nabizade Nazım’ın Zehra isimli romanı,
Yadigârlarım, Zavallı Kız, Bir Hatıra, Kara Bibik, Sevda gibi pek çok
hikâyesi vardır. Zehra romanının önsözünde realizm ve natüralizmin
açıklamasını yapan yazar, bu anlattıkları çerçevesinde Kara Bibik’i
yazmıştır. Bu eserinde Antalya’nın bir köyü ve köylülerini anlatan
hikâye Türk edebiyatının tam anlamıyla realist kabul edilebilecek ilk
Türk romanıdır. Nabizade Nazım,”Olaylara kendi duygu ve düşüncelerini
katmamak gerçek bir romancının başta gelen ödevlerindendir; bundan hiç
ayrılmadım. Kara Bibik’teki duygu, dil ve düşünceler, romanın geçtiği
yerlerin öz malıdır, benimle ilgileri yoktur; ben yalnız onları yazıya
geçirdim.” der.
Kara Bibik romanının bir başka özelliği köy romanı ve hikâye tarzının
ilk örneği olmasıdır. Nazım, bu başarısını Zehra romanında daha da
artırmıştır. Realizmin etkisini bu kez ayrıntılı gözlem ve araştırma ile
ortaya koyan yazar, karakterlerin tasvirinde ve tahlilinde de başarılı
olmuştur. Bu romanda kıskançlık konusunu ele alan Nazım, karakterlerinin
psikolojik özelliklerini açıklayarak Tanzimat döneminin ilk psikolojik
roman denemesini de yapmıştır.
Başka toplumlarda değişim halktan başlayıp edebiyata etki ederken Türk
edebiyatında tam tersi olmuştur. Tanzimat edebiyatında değişim önce
aydınlarla başlamış ve daha sonra bu, halka benimsetilmeye
çalışılmıştır. Sorunlar temelden çözülmediği için yani değişime halktan
başlanılmadığı için halk ve aydınlar arasındaki ikilikler burada da
devam etmiştir. Tanzimat devrinin en yararlı yönü, dilin biraz
sadeleşmesi ve birçok farklı türün edebiyata kazandırılması olmuştur.
Bu edebiyat akımı, Batıdan alınanları kendi öz yapısıyla birleştirerek
yeni bir edebiyat ortaya çıkarmıştır. Bu edebiyat, Türk edebiyatına
kazandırdığı ilkleriyle edebiyat tarihimizde önemli bir yer edinmiştir.
Kaynakça:
Akyüz, Kenan, (1990). Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İnkılap Kitabevi, İstanbul.
Aktaş, Şerif, (2002). Yenileşme Dönemi Türk Şiiri ve Antolojisi, Akçağ Yayınları, Ankara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder