Avrupayla Büyük Savaş Silsilesi
Hazreti Fatih,
Hicrî 878/Milâdî 1473 senesi sonunda Ot-lukbelinde üzün Hasan gailesine
son verirken aynı zamanda Avrupa ile savaşıyordu. Avrupa, üzün Hasan'a
bel bağlamış onun muvaffak olması halinde, Timurlenk'in kendilerine
yet-mişbir yıl evvel temin ettiği avantajı yeniden kazanacaklarını
sanıyorlar idi. Halbuki işleri yine yanlış tutmuşlardı. Çünkü ne Üzün
Hasan bir Timurlenk'ti ne de orduyu hümayun, cen-netmekân Bayazıd
Yıldırım Hazretlerinin uğradığı ihanetle yaralanacak bir orduydu. O
yetmiyormuş gibi bir de seyrü-süluk deryasında, Şeyhi Akşemseddin
Hazretlerinin irşad ve mânevi terbiyesiyle Kutbul Evliya makamında bir
Sultan karşısındaydılar. Münkir Avrupalı ne bilsin ki Allah'tan başka
istinatgah yoktur. Söz buraya gelmiş iken buna misal olmak üzere İkinci
Halife Hz. Ömer'in bir kıssasını nakledelim.
İki
Cihan Serveri Efendimiz Hazretleri (S.A.V.)'den sonra, tarihlerin
kaydettiği en büyük kumandan Halid İbni Velid'dir. Bu savaşların büyük
taktisyeni, meydanların yegane aslanı, vefatında vücudu pâk'ine
bakıldığında yara almamış hiç bir yeri kalmayan bu büyük sahabi İslâm
ordusunun bir istinâtgahı haline gelmişti. Mücahidini İslâm hangi
savaşa giderse gitsin:
— «Başımızda Halid bin Velid varken mesele yoktur.»
demeğe
başlarlar. Bu artık bir terane haline gelmiş her mücahid bunu söylemeğe
başlamıştı. Bu durumu gören Hz. Ömer derhal gönderdiği bir emirle Halid
bin Velidİ kumandanlıktan almış ve bir köle azadlısını kumandan tayin
buyurmuşlardı. O koca sahâbi büyük kumandan Halid İbni Veiid derhai
emre itaat ederek makamını yeni tayin edilen kumandana bıraktığı gibi
bir İslâm neferi olarak savaşa katılmıştı.
Okurlarımız lütfen
buraya çok dikkat buyursunlar. Bu tâyinden sonra mü'minlerin emiri
sordurmuş asakiri mücihidin bu tayine ne diyorlar? Cevap şu:
— İşimiz Allah'a kaldı Diyorlar.
Hz. Ömer:
— Hah işte şimdi tamam, çünkü mü'minin bütün işi Allah-ladır. Onun yardımıyladır.
İşte
Avrupalı, Allah (C.C.)'un yardımı üzerinde olan bir Velî Padişahın ve
onun mücahidlerinin zaferle müjdelenmiş olduğunu ne bilsin, üzün
Hasan'ı mağlûp ve münhezim bir halde harp meydanından kaçıran Fatih
Hazretleri orada yalnız üzün Hasan'ı yenmiş değil, Hıristiyan taassubunu
da parça parça etmişti.
İşte Hicri 886/Milâdî 1480 yılına
gelindiğinde Osmanlı akıncıları Avsturya önlerinde, İtalya ovalarında.
Venedik limanlarında, Kırım adalarında Livayı hamd sancağını şan ve
şerefle dolaştırmışlar ve Avrupayi toptan bir mağlûbiyyete, her birini
teker teker mağlûb ederek duçar etmişlerdi.
Şair Yahya Kemâl bey asırlar sonra şöyle sesleniyordu: «Pür Velvele çıktı Gedik Ahmed Paşa Otrantoya...
İşt
Hz. Fatih kırkdokuz senelik bir ömre böyle büyük olaylar sığdırmıştır
ki bir mü'min bunu mutlaka Cenabı Allah'ın zafer ve nusret vaad eden
vaadinde ve esbaba tevessül etmede olduğunu düşünmek ve kabu! etmekle
mükelleftir. Mü'min'in dışındakinin ne düşündüğü mü'mini alâkadar
etmez.
«Sakalımın bir teli seferi ne tarafa yapacağımı bilse,
onu yerinden koparır atarım» diyen bu büyük Velî Sultan Fatih, şehidlik
mertebesine bir dönmeyen dönme olan Jakop (Yakup Paşa.) tarafından azar
azar verilen zehirle nail olmuş, bugünkü Gebze kazası civarında terki
can ettikte, düşmanlarının şükür ayinlerine, bayram yapmalarına ondan
kurtulmalarına sevinçten uçan bir küffar mileti öte yandan kaldığı
yerden vazifeyi götürecek bir İslâm milleti bırakmıştı. Hicrî 887/Müâdî
1481'de Hz. Fatih'in sayılı nefesini sonuncusunu verdiği günde.
Muhterem
okuyucu, Hz. Fatih'in devir ve şahsiyyetini vermeye çalıştığımız bu
bölüme Şâiri Âzam Abdülhak Hamid Tarhan'ın «Merkadi Fâtihi Ziyaret» adlı
nefis şiirin metni ve açıklamasını koyarak noktalamak istiyoruz. Cenabı
Mevlâ Murad oğlu Hz. Fatih Sultan Muhammed'e rahmet ve onun şefaatine
bizleri de ilhak eylesin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder